KADERİ 4 ÇOCUĞUNU ÖLDÜRMEK OLABİLİR MİYDİ?

Hukuk hayatın sosyal gelişimine uyumlanmak zorunda olan sosyal bir bilim dalıdır.Halkın gereksinimlerine arz etmeyen ya da bilimsel gerçekler ışığında devinime uğramayan hukuk sistemleri yok olmaya mahkumdur.Şimdi sizlere tam da bu konuyla ilgili dünyanın bambaşka bir yerinde senelerdir tam olarak kapanmayan bir davadan bahsedeceğim. Bu konu bir hukuk fakültesi öğrencisi olarak benim de çok ilgimi cezbetmişti, adalet herkes için soyut kurallarla eşit olarak uygulanabilir mi?

Bu adaleti sağlar mı yoksa kamuoyu baskısı bir hukuk kuralı yerini alıp çoğunluğun tiranlığını doğurabilir mi?

Ben bahsedeyim siz karar verin;

Kathleen Folbigg talihsiz bir eve doğdu maddi sıkıntılara dayanamayarak evi terk eden annesi ve sonrasında da annesini ‘çocuğuna yeterince ilgi göstermemesi’ sebebiyle bıçaklayarak öldüren sarhoş babası. Hikayesinin aleyhine kullanılacağını bilmeden kaderine doğdu Folbigg üstelik annesiz ve babasız büyümek de onun omuzlarına yüklenmişti.

Folbigg evlendikten sonra Caleb adındaki ilk çocuğu dünyaya geldi ve bebeği daha 19 günlükken yaşamını yitirdi ve diğer çocuğu da, diğer çocuğu da…

3 bebeğini aynı şekilde kaybeden aile en sonunda 4.çocuğun ölüm sebebinin bulunamamasıyla problemler yaşamaya başladı hatta Kathleen’in eşi artık ondan şüphelenmeye başladı.

Yargılanmaya başlayan Folbigg suçlamaları inatla reddediyordu. Eşi de süreç içerisinde Folbigg’in 4 çocuğunu da öldürdüğüne öylesine inanmıştı ki bunu gören kadın öfke nöbetleri geçirmeye başlamıştı.

Savcı ise Folbigg’in bu öfke nöbetlerini örnek göstererek çocukları bu öfke nöbetleri sırasında öldürmüş olabileceği iddiasını ortaya atıyor bunun ana argümanı olarak ise ‘4 çocuğun bu kadar kısa zaman içinde doğal sebeplerle ölmesinin çok nadir gerçekleşebileceğini’ işaret ediyordu.

Adli tıp raporlarında cinayete ilişkin veriler bulunamıyor hatta çocukların ölüm sebeplerine ‘ani bebek ölümü sendromu’ ya da solunum yolları iltihaplanması şeklinde kayıt düşülüyordu.

Bu durum aslında kanıt toplanamadığı için yeterli şüpheye ulaşılamamasına yol açmalı ve Folbigg salıverilmeliydi.

Ve fakat kanımca hukuka çok uygun düşmeyen bir kanun Avusturalya yargısında kabul edilmekteydi. Bu kanun istatiksel kanıtla mahkumiyet yöntemiyle oluşturulmuş olan ‘Meadow yasasıydı’.

Kısaca bu yasayı özetlemem gerekirse;

Bir ailenin sebebi bilinmeyen bir şekilde bir bebeğini kaybetmesi trajedi, ikinci bebeğini kaybetmesi kuşkulu ve aksi kanıtlanmadıkça üçüncüsünün cinayet olduğunu kabul etmektedir.

Yani bu yasa sayıya bağlı olarak ispat yükünün tersine dönmesi yükümlülüğünü doğuruyor.

Sonuç olarak Avusturalya yargısı Folbigg’i,3 çocuğunu kasten öldürmekten 1 çocuğunu ise yaralayarak ölümüne sebep olmaktan 40 yıl hapis cezasına mahkum etti.

Folbigg şuanda 30 senedir hapis cezasını çekmektedir. Ancak 30 mart 2021 tarihinde içlerinde Nobel ödüllü 2 bilim insanın da yer aldığı 90 bilim insanı imzalı bir dilekçe bölge valiliğine verildi.

Bu dilekçe Folbigg’in cezasının Avusturalya tarihinde görülmüş olan ‘En feci adli hata’ olduğunu öne sürüyor.

Savcılığın kanıtlarının hepsinin 2.derece kanıtlar olduğu ve ispat yükünün tersine döndürülmesinin çocukların doğal sebeplerle ölebilme ihtimalinin dışlanması anlamına geldiği ileri sürülüyor.

Bu olayın çok nadir olarak meydana gelmesi olamayacağı sonucunu doğurmuyor ayrıca çocuk sayısının artmasıyla istatiksel kanıt yönteminin sabit kalması arasında da somut bir dengesizlik meydana geliyor.

Ayrıca Folbigg’in geninde CALM2 adı verilen mutasyona rastlanması da ölümlerin sebebini açıklamaya yardımcı olacak bir veri olarak seneler sonra bilim insanları tarafından ortaya çıkarılıyor.

Bütün bunların sonucunda hala Avusturalya yargısı davayı yeniden incelememiş ve Folbigg 30 senedir hapis cezası çekmektedir. Evrensel bir hukuk ilkesi olan masumiyet karinesinin dışlandığını gördüğümüz davada, aynı zamanda bilimsel veriler ışığında ilerlemek yerine istatiksel kanıtla mahkumiyet yoluna gitmek hukuku güvenilmez hale getirecektir.

Hukuk hepimiz için vardır ve hukukun uygulayıcıları onu öyle titizlikle uygulamalılardır ki bir masum bile işlemediği bir suçun cezasını çekmeye mahkum edilmemelidir.

Unutmamalıyız ki haklı olan bir iddia er geç muzaffer olur. Ama adaletin geç tecelli etmesi de tam anlamıyla adaleti sağlar mı bilinmez…

 

Yorumlar: 0

Mail adresiniz gösterilmeyecek. Zorunlu aranlar (*)

76 − = 74