Ali Ruhan ÇELİK Yazdı… ŞİDDET PSİKOLOJİSİ VE KADINA ŞİDDET
ŞİDDET PSİKOLOJİSİ VE KADINA ŞİDDET
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre şiddet, fiziksel enerji ya da gücün kasıtlı olarak bireyin kendisine, başkasına ya da bir grup veya topluluğa karşı öldürme, fiziksel zarar verme, gelişim bozukluğu ya da mahrumiyete yol açacak şekilde korkutma amaçlı ya da gerçekten kullanılmasıdır.
Şiddete meyilli bireyi şiddet davranışına sevkeden en önemli etkenler, sağlıksız anne-baba-çocuk-aile ilişkisi, şefkatsiz aile ve ayrıca nesilden nesile uzayan şiddet içeren davranış biçimleridir .Bu doğrultudan hareketle kişiliğin oluştuğu, yakın ilişkiler içinde bulunan insanlarla kurulan ilişkilerin yapısının şiddet üzerinde belirleyici bir unsur olduğu görülmektedir. Ayrıca kişilik özelliklerinin de değerlendirilmesi ve şiddete eğilimli bireylerin belirlenerek rehabilite edilmeleri hayati önem taşımaktadır.
Şiddeti cezalandırmak yerine oluşmadan önleyici tedbirler almak daha yararlı olacaktır. Çünkü ceza bireyin davranışı üzerinde geçici bir etki oluşturmakta ve ceza ortadan kalktıktan sonra davranış tekrarlanmaktadır. Şiddetin engellenmesi çalışmalarına ilk olarak en sık rastlandığı yer olan aileden başlanılmalıdır.Burada kamu kurum ve kuruluşlarına büyük iş düşmektedir.Toplumda şiddet davranışlarının asgari düzeye indirgemek için bireyler arasındaki ilişkilerin düzenlendiği temel dinamik olan ve kişilikler üzerinde belirleyici unsurlardan en önemlisi ‘’duygusal bağlar ve duyguların yönetilmesi’’ konusunda aile bireylerine ve özel çalışmalarla şiddet olaylarının yüksek olduğu bölgeler ve bu bölgelerde şiddet eğilimli kişilere eğitim,seminer gibi farkındalık oluşturma çalışmaları titizlikle yapılmalıdır.Şiddetin psikososyal, biyolojik, sosyo-ekonomik,psikiyatrik faktörleri ele alınarak oluşturulan risk haritaları çerçevesinde önleyici hizmetler sunulmalıdır . Bu hizmetler hem bireysel hem de kolektif olarak görsel ve yazılı basın kullanılarak gerçekleştirilmelidir.
Bir diğer tehlike olarak şiddetin yoğun olarak günlük yaşamda yer alması onun hayat akışının normal bir unsuru olarak görülmesine ve normalleşmeye yol açmaktadır.Bu konuda yayın organlarıda bilinçlendirilip gerekli önlemler alınmalıdır.
Kadına Şiddet
Ailesinden ve yakın çevresinden şiddet gören erkek çocuğu yaşadığı çaresizlik ve acizlikle başa çıkabilmek için sonrasında başkasına aynı şekilde şiddeti uygulayabilmektedir.Burada toplumsal cinsiyet anlayışının etkisi büyüktür.Şiddet olayları incelendiğinde şiddeti gösterenin daha çok erkek olması, toplumun bu cinsiyete yüklediği bazı anlamlar ve ‘güçlü olma zorunluluğu’ ile doğrudan bağlantılı olabilir.’’Erkekler ağlamaz, erkekler kesinlikle güçlü olmalıdır’’ gibi baskılar, erkekleri aslında olması gerekenden, farklı ve abartılı olmaya iter. Bu şekilde davranan erkeklerin güçlü olduğu zannedilir. Böylece olası bir aksi durumda ‘güçsüz duruma düşen’ erkekler, şiddete başvurur. Kadını aşağılayan erkek o gücü geri kazandığını düşünür.
Kadına, erkeğe, hayvana, bitkiye, nesneye Şiddet uygulayan kişiler ‘’insan’’ olmayı başaramamış kişilerdir. Bu kişiler yeryüzünde hiçbir varlık gösteremediklerinden ancak şiddetle var olmaya çalışan kişilerdir.Asıl marifet şiddetle öfkenin peşine sürüklenmek değil öfkeyi şefkatle alt edip geçersiz kılmaktır. Güçlü insan, öfkesini kontrol edebilen ve şartlar ne olursa olsun adaletten ödün vermeyen kişidir.