YARGI BAĞIMSIZ DEĞİL! ACABA
Evet yargıda büyük sorun var hakimlerin yüzde sekseni , bir, iki yıllık.
Sıkıntı var mı? Var. Adaletsizlik var mı? Var ancak düzeltmek için çaba da var…
Sıkıntının nedenini biliyoruz. Çünkü bu ülke, Türkiye dışında başka herhangi bir ülkenin, bir milletin kaldıramayacağı kadar büyük bir kaos , darbe ve terör yaşamıştır.
Bunları yok farz ederek, adaleti ve yargıdaki sıkıntıları doğru tanımlayamayız.
Yargının bağımsızlığına gelince,
Yargı ve Adalet geçmişte de hiç iyi olmadı bu ülkede.
38 yıldır hukukçuyum, geçmiş yıllarda da adli yıl açılış törenlerinde Yargıtay Başkanları, bütün Baro Başkanları sürekli, iş yükünden, yargının bağımsızlığından, adaletin yavaş işleyişinden, gecikmesinden, adaletsizlikten şikayet edip dururlardı.
Bu nedenle bu gün şikayet edilen sorunlar geçmişte de aynen vardı…
Şimdi daha çok daha fazla fazla diyebilirsiniz, evet doğru…
Ama o zamanda 15 Temmuz 2016’da bu ülkede devleti ele geçirmeye çalışan sinsi ve hain bir yapının kanlı bir darbe girişimi olduğunu unutmayacaksınız…
Erdoğan hükümeti ve devlet , muhalefetin sürekli ayak bağı olmasına rağmen, bu yapıyı temizlemek için canla başla uğraşıyor. Kolay değil bu işler.
Yargının bağımsızlığı meselesine gelince.
Geçmişe dönelim biraz çok partili demokrasinin başladığı 1950’den ele alalım.
Esasında CHP, resmî devlet ideolojisini temsil eder.
CHP seçimlerde muhalefette kalsa dahi, kendisi Meclis’te iktidarda olmasa da, ( kısa süreli koalisyon dönemlerindeki iktidar ortaklıkları hariç ) Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ve hele 1960 darbesinden sonra TSK’de , Bürokrasi’de, Yargı’da ( Anayasa mahkemesinde, Danıştayda ve Yargıtayda ) ve medyada iktidarda idi. Bu nedenle CHP seçimleri kazanamasa bile, Meclis’te olmasa bile esasında devlet içinde daima iktidarda idi…
Yani Mevlana’nın:
“Bir ben var bende , benden içeri” sözü gibi. Daima halkın iradesine karşı devletin içinde iktidar CHP oldu. Halk kimi Başbakan seçerse seçsin, devlete hakim kadroları sayesinde, esas iktidar o oluyordu.
CHP’nin Atatürk’ün dışında ölümünden sonra dizayn edip geliştirdiği halktan kopuk Kemalizm ideolojisi , 1960 darbesi ile sol ambalajla, 1961 Anayasaya içine yerleştirildi. Bu Anayasa özgürlükçü sanılan bir devlet bürokrasisi Anayasasıdır, halkın iradesinin gerçekleşmemesi için ne kurum ve engel gerekiyorsa ,demokrasi ve hukuk kılıfıyla Anayasa sokulmuştur.
Türkiye’deki yaygara bu durumun değişmesidir.
İşte ne zaman bu eski hukuki yapı hür siyasi seçimlerle değiştirilmek istense, bu yerleşik yapı daima 1960 darbesi sonucu dizayn edilmiş, Anayasa’ya dayanarak, iktidarın Anayasa aykırı işler yaptığını iddia ederek çıkarılan kaostan istifade darbeye tevessül etti. Asla millet iradesini tanımadılar, millet iradesinin üstünlüğünü asla kabul etmediler.
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi ,TBMM’de yazılı olmasına rağmen, başbakanları kendine kukla yapmak istediler. Bu nedenle zaman içinde halk iradesi güçlenince, milletin iktidara gerçekten el koyması söz konusu olunca, darbe ve muhtıra yoluyla, Menderes örneğinde olduğu gibi 1960’da başbakanı astılar, 1971 de 1980’de olduğu gibi Demirel, Ecevit ve Erbakan örneklerinde olduğu gibi onları hapsettiler ,etkisiz eleman haline getirdiler.
Yerleşik bu yapı CHP’nin de üzerindedir onu dahi yönetir .
( Büyük CHP’li seçmen çoğunluğu bu durumun asla farkında değillerdir çünkü iyi niyetli ve vatansever insanlardır, bu yurttaşların algılarının değişmesi farkındalıklarını arttırılması başka bir yazı konusudur)
Yine en son 15 Temmuz’da da halk iradesine darbe ile kastettiler.
Geçmiş yılların demokratik tecrübesine sahip Türk halkı ilk defa ve Dünya’ya örnek olacak şekilde bu hain darbeye direndi ve engel oldu ,başarısız kıldı.
İşte Ak Parti ve Erdoğan’ın demokratik mücadelesi sonunda devlet ve toplumda değişim oldukça, eski yerleşik resmî ideolojinin temsilciliğine soyunmuş jakoben, seküler Batı’ya göbekten bağlı yerleşik yapının TSK’da, yargıda, bürokraside, medyada etkinliği azaldıkça içte ve dışta yaygara çoğalıyor.
Dış güçlerle el ele yurt içinde öldük bittik , ekonomi battı, demokrasi elden gitti, insan hakları bitti, çığlıklarının esas sebebi budur.
Yerleşik egemen bu yapı asla düşünce özgürlüğüne ve insan haklarına inanmaz çünkü geçmişi sabıkalarla, darbeler, katliamlar, suikastlar ve baskılar da doludur .
Nazım Hikmet’in hapislerde sürünmesine , Sebahattin Ali’nin öldürülmesinden , 6/7 Eylül özel harp operasyonu ve olaylarından , 1960 darbesine…
1971 muhtırasına, Deniz Gezmiş’lerin idamına, 1974 Harekatından sonra ülkede ortaya çıkan sağ-sol iç savaş ve suikastlerinden, 1980 darbesine, 1993’ün karanlık yıllarına Eşref Bitlis, Umur Mumcu , Özal’ın ölümü ve Madımak , 33 asker ve Başbağlar katliamına, Feto’ya, 1997’deki 28 Şubat post modern darbesine, kadar yakın geçmişteki süikast ve gezi olayları. Erdoğana yapılan bütün operasyonlar aynı merkezlidir.
Eskiden çıkarılan bütün kargaşa kaos ve bütün bu kötülükleri Menderes, Demirel, Özal ve Erbakan’ın , yani siyasetin üzerine yıkıyor ve bundan siyasal sonuçlar çıkarıp, halkın seçtiği iktidarı deviriyorlardı. Bu imkanları azaldı şimdi dış güçlerle, ABD, Avrupa, Küresel basın desteğiyle, PKK ve Feto ile iş çevirmeye çalışıyorlar.
Yargının ellerinden kayıp gitmiş olmasına dayanamıyorlar.
Çünkü artık onların iradesine uygun kararlar verecek yargıçların savcıların olmadığını anlıyorlar, sıkıntıları bağırıp çağırmaları, adalet isteriz diye yürümeleri bundandır.
Darbe mağdurları için adalet istediklerini, yürüdüklerini davalara müdahil olduklarını gören oldu mu?
Bu yazdıklarım abartılı görülebilir, iktidarın hiç mi suçu yok denilebilir ama geçmişi bilmeden gelecek inşa edilmez!
Yaşadıkça öğrendik, öğrendikçe düşündük , düşündükçe anladık , anladıkça şaşırdık…
Farkındalıklarımızın artması dileğiyle…