SURİYE’DE FRANSIZLARA KÖK SÖKTÜREN GÖLCÜK HAMİDİYELİ
Beşşar Esed”in muhalif güçleri zayıflatmak ve Suriye halkını etnik olarak birbirine düşürmek maksadıyla Suriye”nin kuzeyindeki bazı şehir ve kasabaları Kürt gruplarının ele geçirmesine izin vermesi ”Suriye bölünüyor mu?” sorusunu akla getirdi. Kürt Dağı”nın da içinde yer aldığı bölge 1920”lerden 1940”lara kadar Fransız manda rejimine en fazla baş kaldıran bölgeydi. Kürt Dağı”nda halkı işgal güçlerine karşı örgütleyen şahsiyet ise Gölcük’ün Hamidiye’sinde doğan esrarengiz bir Nakşi şeyhiydi.
Fransızlar 1920”lerde manda rejimine direnen Suriye halkını etnik bileşenlerine ayırarak, Arap, Dürzi, Kürt, Alevi, Sünni diye bölerek milli direnişi zayıflatmaya çalışmışlardı. Manda rejiminin ”böl, parçala, yut” politikasına en fazla direnenler de Suriye”nin Kuzeyinde, Türkiye sınırına yakın ”Kürt Dağı”nda yaşayan halk idi.
Kürt Dağı, Suriye”de ayrlıkçı Kürt milliyetçileri ile Ermeni Taşnak milliyetçilerinin birlikte kurdukları ”HOYBUN” un nüfuzunun geçmediği nadir Kürt bölgelerinden biriydi.
Başta Afrin olmak üzere Kürt Dağı havalisinde yaşayan halk 1928”den 1940”ların başlarına kadar Fransız işgalcilere kök söktürdüler. İşin ilginci, kendisi Kürt olmayan, Türkiye”den Kürt Dağı”na gelen bir Nakşibendi Şeyhi”nin önderlik ettiği direniş Hatay”ın Türkiye”ye ilhakını da kolaylaştırmıştı.
Suriye üzerine çalışan araştırmacılar Hatay meselesinin kızıştığı dönemlerde Türkiye”nin faaliyetleriyle Cezire”de karışıklıklar çıktığını, bölgenin Türkiye”ye bağlanması yönünde taleplerin yükselmeye başladığını vurgulamışlardır.
Türkçe kaynaklarda pek yer bulmayan bu hareket Fransız kaynaklarında ”Mürid Hareketi” olarak nitelendiriliyor. Oryantalist-diplomat Roger Lescot”un ”Le Kurd Dagh et le mouvement Mouroud (Kürt Dağında Mürid Hareketi) isimli kitabında bu direniş geniş bir yer tutuyor.
Yıllar önce bir dost meclisinde sözkonusu Nakşibendi Şeyhi”nin ilginç hayat hikayesi hakkında bölük pörçük bilgiler edinmiştik. Arı İnan”ın ”Tarihe tanıklık edenler” kitabında dönemin Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer, Hatay”ın ilhakını kolaylaştırmak maksadıyla propaganda çalışmalarına katılması için, Atatürk”ün çok sevdiği bir Nakşibendi şeyhini Hatay bölgesine gönderdiğinden söz etmesi konuya olan merakımızı kışkırtmıştı.
Sökmensüer”in ismini vermediği Nakşibendi Şeyhi”nin ismi, ”Seyyid Ebu Nureddin” künyesiyle de anılan ”İbrahim Halil (Soğukoğlu)” idi. Geçenlerde dostum Müfit Yüksel de bir yazısında Halil Efendi”ye kısaca değinmişti.
SIRLAR AYDINLANIYOR
Suriye”deki Kürt Dağı”na yakın bölgelerde, bilhassa İslahiye ve Kilis civarında, 1930”larda büyük bir şöhret sahibi olan İbrahim Halil Efendi”nin esrarengiz hayatı hakkında bazı araştırmalar yapıldığını belirtmeliyim.
Bu araştırmaların başında Prof. Mustafa Öztürk”ün ”1938/Suriye Olayları ve Halil İbrahim Efendi”nin Faaliyetleri” isimli risalesi ile ”İzziye Kazasının Kuruluşu ve Milli Mücadeledeki Yeri” başlıklı makalesi yer alıyor.
Halil Efendi”nin esrarengiz hayatı hakkında en önemli kaynak, müritlerinden Afrin”li ”Fakirü”l-Hak” lakaplı Musa Na”san Efendi”nin ”Şeyh İbrahim Halil Kimdir” isimli el yazmasıdır.
Bir diğer çalışma ise Fehmi Soğukoğlu”nun ”İbrahim Halil Efendi”nin Hayatı ve itikadi Görüşleri ”isimli yüksek lisans teziydi. Şeyhin dini eserlerini inceleyen Soğukoğlu hem yukarıda bahsettiğim çalışmalardan, hem de Şeyhin yakın aile fertleriyle yaptığı görüşmelerden elde ettiği bilgilere tezinde yer verdi. Dolayısıyla yazımdaki bilgiler de bu çalışmalara dayanıyor.
HAMİDİYELi ŞEYH, KÜRT DAĞI”NA BAŞ OLDU
İbrahim Halil Efendi 1902”de İzmit”in Gölcük ilçesine bağlı ”Hamidiye Köyü”nde (eski adı Borçka) dünyaya geldi. Hamidiye, Sultan II. Abdülhamit tarafından kurdurulan bir Gürcü köyüdür. Halil Efendi”nin annesi Emine hanımın ailesi Batum muhacirlerinden olup Adapazarı”nın Fevziye Köyü”ndendir..
Küçük yaşlardan itibaren, başta babası Said Hilmi Efendi”den dini eğitim alan İbrahim Halil tasavvuf yolunda pişmek için Suriye, Mısır, Irak, Arabistan, Yunanistan, Ürdün ve Lübnan”a gitti, birçok şeyhle birlikte bulundu. Şeyh Kemaleddîn el-Bektaş (Bektaşi Şeyhi) dahil kırk bir şeyhten icazetli olduğu öne sürülen Halil Efendinin mürşitlerinden birisi de Humuslu Şeyh Ebü”n-Nasr Halef”dir..
Türkçe, Arapça, Farsça, Kürtçe, Fransızca, Gürcüce, Çerkezce, Pomakça, Lazca, Arnavutça, Bulgarca ve Romanca konuşabildiği söylenen Halil Efendi”nin ”Şeyh Saîd isyanı”nın ardından ihtiyat askeri olarak askere çağrıldığı, on yedinci kolordu, istihbarat kalem kâtipliğinde onbaşı olarak görev yaptığı belirtilir. 1928”de askeri bir emirle, istihbarat takibi için Suriye”ye gönderilen Halil Efendi”nin bir daha birliğine geri dönmemiştir.
Kürt Dağı bölgesinde verdiği Cuma vaazlarıyla meşhur olan Halil Efendi”nin binlerce Kürt müridi olur. Bu arada Fransızlarla işbirliği içindeki aşiret ağalarının husumetini de üzerine çeker.
Başta İbrahim Hananu olmak üzere ”Kütletü”l-Vataniye”nin liderleriyle temas kurarak Fransız manda rejimine karşı Kürt Dağı”nda halkı bilinçlendirmeye başlar. Fransızlar, köylüler üzerindeki nüfuzlarını kaybeden aşiret ağalarını Halil Efendi”ye musallat ederler. Onlarca köyü mürit yapan Halil Efendi hem aşiret ağalarına, hem de Fransız işgal güçlerine karşı mücadele eder.
Türkiye 1921”de Fransızlarla anlaşma imzaladığı için mürid hareketine açık destek vermez ama gerek Fransızlar, gerekse Kürt milliyetçileri Şeyhin Türkiye”nin casusu olduğu söylentisi yayarlar. Bu durumu İbrahim halil Efendi şu sözlerle anlatıyor:
”Ben Suriye”deyken Şeyh İsmail Ağalar ve diğer akrabası olan ağalar dehâletle bir taraftan Fransızlara Türkçü olduğumu; diğer taraftan Türkiye”nin Kilis Kazası”nın Halk Fırkası Başkanı İsmail Bey”e aleyhde idâre-i kelâm ettiğimi ve tarikat şeyhliğiyle meşgul olduğumu bildiren raporlar veriyorlardı.”
ŞEYH HALİL”İ İÇERİ ATTILAR
Afrin bölgesindeki faaliyetleri nedeniyle 1930”da Fransızlar tarafından tutuklanan İbrahim Efendi Türkiye”ye teslim edilir. Kilis”te 16 ay hapis yatan Şeyh Efendi şapka aleyhinde halkı tahrik etmekle ve 1925”deki Şeyh Said isyanına karışmakla bile suçlanmıştır. Suçlamalar ispatlanamaz ve serbest bırakılır. Şeyh, Bakanlar Kurulu kararıyla 1934-1937 yılları arasında Bilecik”te zorunlu ikamete tabi tutulur.
Bu arada Kürt Dağı”nda Şeyhin müritleri Fransızlara karşı silahlı mücadeleyi hızlandırırlar. Kaynaklara göre Suriye”de Fransızlara karşı bağımsızlık mücadelesi veren tek silahlı hareket Kürt Dağı”yla sınırlı kalmıştır. Afrin bölgesi müridlerin her şeyi kontrol altına almasıyla, adliye, maliye, askeriye organları bulunan İslamî ilkelere bağlı bir yönetim halini almıştı. Daha çok kırsal kesimleri içine alan bu bölgeye Fransız kuvvetleri girememekteydi.
HATAY”A GÖNDERDİLER
Bu arada Hatay meselesinin halledilmesi konusunda Şeyhin Suriye”nin kuzeyineki nüfuzundan faydalanmak ister.. Böylece sürgünü kaldırılan Şeyh, 1938”de ikinci kez Suriye”ye girer. Hatay da yaptığı hizmetlerden ötürü Halil Efendi Türkiye içerisinde bir nebze olsun rahatlamıştır. Şeyh aynı yıl ailesini de yanına alarak Halep”te ikamet etmeye başlar.
Bu ikinci ikametinde Şeyh, Şeyh Ebü”n-Nasr, Şeyh Ahmed Murad, Şeyh İsa Beyanuni ve Vatan Bloku”nun bazı liderleriyle istişare ettikten sonra Kürt Dağı”na geçerek bir süre önce durdurulan silahlı mücadeleyi yeniden başlatır(Suriye Müslüman Kardeşler teşkilatının halen yaşayan liderlerinden Ali Sadreddin Beyanuni, Şeyh İsa Beyanuni ve Şeyh İzzeddin Beyanuni ile aynı ailedendir.)
Fransızların yanı sıra işbirlikçi aşiret ağalarıyla kıyasıya bir mücadeleye başlayan Şeyh hasımlarını büyük kayıplara uğratır. Fransız uçakları Kürt Dağındaki mürit köylerini, milis-sivil ayırt etmeden günlerce bombalarlar. ”Vatan Bloku” tarafından da yalnız bırakılan Şeyh Halil bir kaç müridiyle Türkiye”ye teslim olur.
Fransızlar, Türkiye”yi Suriye”de kalan müridlerin silah bırakmaması halinde Türkiye”ye iltica eden aileleri sınır dışı etmeye zorlarlar. Bunun üzerine dağdaki bazı müridler de silah bırakarak Türkiye”ye iltica ederler. Binden fazla silahlı mürid grubu ise Bekir Fehmi ve Reşid İbo komutasında Fransızlarla mücadeleye devam ettiler.
Fransızlar, İbrahim Halil Efendi”nin Türkiye tarafından Hatay”ın Türkiye”ye katılımını kolaylaştırmak ve Kürt Dağ bölgesini Türkiye”ye katmak için gönderildiğini düşünüyorlardı.
FRANSIZLAR GİDENE KADAR DURMADI
Bir müddet Kilis”te tutulduktan sonra, Bilecik”e sürgün edilen Şeyh Halil, Haziran 1940”da sınır bölgesindeki silahlı müritleriyle birlikte tekrar Suriyeye girer.
Maksadı, Kürt dağı ve havalisinin Fransızlardan özerkliğini elde etmesidir.
Ancak bu plan aşiret ağaları tarafından engellenir. Bu arada Şeyh, Ağaların düzenlediği bir pusudan son anda kurtulur. Müritler ile ağalar arasında pek çok çatışma yaşanır.
Halil Efendi , Fransızların Türkiye”ye baskı yapmaları üzerine daha fazla mücadele edemeyeğini anlayarak Türkiye”ye dönme kararı alır. Türkiye”ye dönmesi halinde Suriye”de Fransızlar”a karşı giriştiği mücadeleden dolayı herhangi bir yargılamaya tabi tutulmayacağı sözünü alır.
Ağustos 1941”de bir kaç ay pasaportsuz seyahat ve ruhsatsız silah taşımaktan hapse atılır. Bilahare bir daha doğu illerine gitmemesi şartıyla Manisa”da zorunlu ikamet etmesine karar verilir. Öldürüldüğü 1952 yılına kadar bu şehirde yaşar.
Kürt Dağının şeyhini Manisa”da vurdular
Suriye”nin Kuzey Batısında Fransız işgalcilere karşı silahlı mürid hareketi başlatan Nakşibendi Şeyhi İbrahim Halil Efendi Türkiye”ye teslim olmasının ardından 1941”de Manisa”da zorunlu ikamete tabi tutuldu. Burada yerleşmesi için devlet arazisinden kendisine toprak tahsis edildi.
Yanında ikamet eden müritleri yüzünden Manisa”da ”Kürt Beyi” olarak anılan Halil Efendi devamlı tarassut altında yaşadı. Şeyh olduğunu gizleyen Halil Efendi Kürt dağının Suriye ve Türkiye taraflarındaki müritleriyle irtibatını devam ettirdi hep.
İbrahim Halil Efendi”ye 1950 yıllarında bir süreliğine serbest dolaşım hakkı verilmişse de kısa bir süre sonra hakkında tekrar Manisa dışına çıkma yasağı konmuştur.
Kürt dağında aşiret ağalarının yoksul Kürt köylüleri üzerindeki tahakküm kurmalarından nefret eden Şeyh Halil Efendi, Manisa”da benzer bir takım olaylara tanık olur.
Soğukoğlu ailesine göre Şeyh Efendi”nin bazı köylüleri yörede geniş nüfuzu olan ”Karaosmanoğlu ailesi”nden korumak istemesi düşman kazanmasına sebebiyet verir. Zaten Antep ve Kilis çevresinde de, çok mürit kazandığı gibi sert kişiliği ve bir takım olaylara adının karışması yüzünden epey düşman da kazanmıştır (Yöre de Şeyhin gizli devlet görevlisi olduğuna inananlar az değildir. Şeyhin 1930”larda ”binbaşı” rütbesinde bir subay iken Suriye”ye geçtiği bilgisi ise aile yakınları tarafından doğrulanmamıştır).
Menderes Hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ve bazı yakınlarını köylüleri mağdur ettikleri ve bazı suistimaller yaptıkları gerekçesiyle mahkemeye veren Halil Efendi 1951 yılında silahlı bir saldırıya uğrayarak ağır yaralanır.
İyileştikten sonra Başbakan Menderes nezdinde yaptığı girişimler akim kalır. Şeyhin ”Demokrat Parti” aleyhinde çalıştığı şeklindeki bir yalan bilgi yüzünden Menderes onunla görüşmeyi dahi kabul etmez.
Müritlerinin ısrarına rağmen Manisa”da kalmaya devam eden Halil Efendi aldığı tehditlere de aldırmamıştır. Nihayet, 1952 yılının nisan ayı sonlarında, azmettiricisi aile efradı tarafından bilinen kiralık katiller tarafından evinden tarlaya giderken pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Müritlerinin iddialarına göre cinayet gereği gibi soruşturulmayarak üzeri örtülmüştür.
Askerler sınırı geçip müritleri korudular
”1938/Suriye olayları ve Halil İbrahim Efendinin faaliyetleri” başlıklı makalesinde Dr. Mustafa Öztürk, 1938 yılında Türkiye sınırına yakın bölgede Şeyh İbrahim Halil”in müritlerinin Fransızlarla çarpışmalarına Türk askerlerinin müdahale ettiğini belirterek şunları söyler:
”Şeyh Horoz Köyü”nün uçaklarla bombalanıp yakılması, hemen karşısındaki Türk köylerinden (mesela Cukanlı, Mağaracık gibi) görülmekteydi. Sınırın beri yakasındaki halk da, gözlerinin önünde cereyan eden ve adeta katliama dönüşen bu hadiselere seyirci kalamamış ve yer yer Müridlerin safında çarpışmalara katılmışlardır. Nesela Balıköy”de (Suriye”de) Fransız kuvvetleri tarafından sıkıştırılan bir grup mürid, hemen beri taraftaki Cukanlı Köyü”nün halkının verdiği ateş desteği ile kurtarılmış ve Türkiye tarafına geçmeleri sağlanmıştır(Ateş desteği verenlerin içinde Murat Öztürk, Ahmet Demirkıran, Ali Aslan ve ismini sayamayacağımız bütün köy halkı vardır.)
Yine Ahmet Demirkıran”ın yeminli ifadesine göre; Kilis”e bağlı Deli Osman Köyü”nün hemen karşısında, Fransızlar tarafından sıkıştırılan ve imhaları muhakkak olan bir grup mürid, bu sefer Deli Osman karakolundaki Türk askerlerinin müdahalesi ile kurtarılmıştır. Hatta Deli Osman köyündeki Türk bölüğü, Fransızları takip amacıyla yaklaşık 5-10 kilometre sınırı geçmişlerdir. Bu çarpışmalar yaz ayları boyunca devam etmiştir. Sözkonusu olaylar yüzünden yerni yurdunu terkeden binlerce Suriye Türkü Türkiye”ye sığınmıştır. O dönemlerde bugünkü gibi sosyal tesisler bulunmadığından, bütün sınır boyundaki Türk köyleri (Cukanlı, Mağaracık, Pertikli, Saatli, Bulamaçlı, Kilorlu, Hisar, Kazıklı vb.) bu mültecileri misafir etmişlerdir. Hemen her evde en az 5 mülteci ailesi misafir edilmiştir. Öte yandan 1938 yazında sınırın Suriye tarafında, müridlerin bıraktıkları köyleri, başıboş hayvanları, hatta ağaçları dahi çapulcular tarafından yağma edilmiştir. Bu insanlar, hepsinin burada anlatılması ve tarifi mümkün olmayan büyük sıkıntılar ve acılara maruz kalmışlardır. Nihayet olaylarn durulmasından sonra mültecilerin bir kısmı eski köylerine dönerken, bir kısmı da Türkiye”de kalıp yerleşmişlerdir. Daha sonra bu aileler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçirilmişlerdir. Bugün bu ailelerdeden çoğu Kilis, Islahiye, Kırıkhan ve çevresine yerleşmişlerdir.”
Burada anlatılan olayların tanıkları arasında müellifin babası Murat Öztürk de bulunmaktadır.
YAZI: ABDULLAH MURADOĞLU