AĞUSTOS’UN 17’Sİ İDİ, GÖLCÜK, HİÇ BU KADAR SOĞUK OLMAMIŞTI!

AĞUSTOS’UN 17’Sİ İDİ,
GÖLCÜK, HİÇ BU KADAR SOĞUK OLMAMIŞTI!

16 Ağustos gecesi bütün Marmara bölgesi, gece saat 03.00’da sallanmaya başladı, yaklaşık bir dakika devam eden depremde televizyonlar şöyle anons ediyordu; resmi rakamlara göre 16 bin insanımız enkaz altında can vermiştir.

Bilmeden daldık o uykuya, kimisi hayalleri ile, kimisi yarın ödeyeceği borç listesi ile,
Kimisinin belki doğum günüydü 17 Ağustos, ama hiç kimse, yaşadığı bu şehrin ona ve sevdiklerine bir cehennemi yaşatacağını bilmiyordu.

Ama ben kesinlikle bu resmi sayıya inanmıyorum. Depremi, o cehennem geceyi ve sonrasını bu sokaklarda, bu caddelerde, bu kentte yaşamış biri olarak bu sayıya inanmam imkansız. Sayılar az tutulmuştu. Çıkarılamayan insanlar, kayıplar, o kargaşada kayda geçirilmeyen çok sayıda ölü vardı, bunların hepsine şahit olduk biz.  Benim tahminim, bu rakamın çok daha fazla olduğu.
Deprem çok şiddetliydi ve çok uzun sürmüştü. Sabaha karşı olmuş ve bizleri yatakta yakalamıştı.

BETON BİNALAR ÇÜRÜKTÜ
Hırsız müteahhitlerin eseri olan binaların pek çoğu iskambil kağıdı gibi devrildi. O tarihte, bina denetimi diye bir olay Türkiye’de yoktu. Bugün umarım vardır!
Sağlam yapılar yok muydu? Vardı tabi ki. Olmasa zaten canlı namına bir şey kalmazdı bu koca şehirde. Demek ki onların malzemesinden, demirinden, çimentosundan çalınmamıştı, diye yorumlamıştık o zamanlar…
Gölcük’ün neredeyse altı üstüne geldi.
Yollar kaydı, köprüler yıkıldı, demiryolu bağlantısı kesildi. Telefon sistemi çöktü, haberleşme mümkün olmadı.

GÖLCÜK, ADETA YIKILMIŞTI. KIYILAR BİLE DENİZİN İÇİNE KAYIP GÖMÜLMÜŞTÜ

On binlerce insan enkaz yığınlarının altındaydı. Aileler, yardıma koşup gelen insanlar, herkes perişandı. Annelerin, babaların, kardeşlerin, evlatların, komşuların cesetleri tek tek çıkarılıyordu.
Gölcük, Ağustos’un 17’sinde korkunç bir felaket yaşamış ve bu koca şehir burada yaşayan insanların üzerine yıkılmıştı. Kimisi enkaz altında, kimisi enkazın dışındaydı, fakat duydukları acı farklı değildi.
Gece gündüz beraber oturduğum, büyüdüğüm, hayatımın her anına şahit olan akrabalarım artık olmayacaktı…
Yıllarca aynı sıraları paylaştığım, beraber büyüdüğüm arkadaşlarım ölmüştü.
Sanki yarın diye bir şey kalmamıştı,
Enkaz altındaki sevdiklerimizin kokusu günlerce gitmedi burnumuzdan ve Gölcük’ün üstünden.
Binler öldü, on binler acı çekti,
Hala da çekiyor çünkü unutulmaz asla 17 Ağustos!

ŞİMDİ BU FELAKETİN 20. YILI

17 Ağustos 1999, zihnimizden asla silinmeyecek o kara gün olarak kalacak.
Saat 03.02 geriye on binlerce dağlanmış yürek bıraktı. Kalanların gözyaşları akın akın enkazları sulamaktaydı.Eminim o gün orda fiziken yara almasa da ruhen ölen birçok insan oldu. Bu saat bu sebepten, geceyi yaşayan herkesin aklına mıh gibi kazındı.
Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en büyük afetlerden biri olarak tarihteki yerini alan, geride yıllarca telafi edilemeyecek büyüklükte manevi hasar bırakan depremin 20. Yılını hüzünle anacağız.
Depremde kaybettiğimiz tüm deprem şehitlerine Allah’tan Rahmet diliyorum.
Ve kaybettiğim akrabalarımı, canlarımı, arkadaşlarımı, o toz bulutlarını, yalınayak ayaklarımızı, battaniyeye sarılan bedenleri, onlar için gelen buz arabalarını,  feryat eden insan seslerini, Anne! Baba! Ses verin diyen haykırışları ve güne dair hiç unutmadığım 20 yıl önce Ağustos’un 17’sinde çok üşüdüğümü.

Sıcaktan uyuyamadığım o gece saat 03.02 den sonra hiç bu kadar soğuk hatırlamadığım Gölcük’ü hiç unutmadım ve unutmayacağım!..

Tuğba ZEREN

Yorumlar: 0

Mail adresiniz gösterilmeyecek. Zorunlu aranlar (*)