BAKAN SOYLU; ’23 YIL ÖNCE GELDİĞİMDE GÖLCÜK KAPKARANLIKTI!’
17 Ağustos 1999 büyük Marmara Depreminin merkez üssü Gölcük’te, deprem şehitlerini anma etkinliğe katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ” Sadece insanlar hatırlamaz, denizler hatırlar ve şahittirler, topraklar hatırlar ve şahittirler, yürüdüğümüz sokaklar ve onların taşları hatırlar ve şahittirler. Sadece insanların belleği yoktur. Tarihin, medeniyetin, yaşadığımız şehirlerin bellekleri ve hafızaları vardır” dedi
O geceyi anlattığında zamanın İstanbul İl başkanı olduğunu ve zamanın başbakanı Tansu Çiller ile birlikte önce Avcılar, Yalova ve saatler sonra Gölcük’e gelebildiğini anlattı. Bakan Soylu, bu tabloyu ben daha sonra Giresun Dereli’de, Elazığ, Malatya, Kastamonu’da da gördüm. İnsanlar istemli istemsiz bir yerlere gidiyorlar, gözlerin bir ifadesi yok. Büyük acıların inşalarda oluşturduğu bir iz var. Gördüklerinizi anlatmanın aslında ifadesi yok dedi.
Soylu şöyle devam etti; “Yalova’ya geldiğimizde sayın Çiller ile binlerce ceset yerlerdeydi, ceset torbaları yoktu, o günün başbakanı rahmetli Ecevit, o günün Cumhurbaşkanı rahmetli Demirel’di. Sayın Çiller yanımdan ikisini de aradı. Ve ilk kez sahadan sağlıklı bir bilgi gidiyordu Ankara’ya, ‘Burada çok acil müdahale edilmesi, bölgede yaşanılan çok büyük bir felaket olduğunun bilgileri Ankara’ya veriliyordu. Saat 11’de Yalova’daydık, saat 3’te Gölcük’e gelebildik. Gördüğümüz tablo insanın çaresizliğini ortaya koyuyordu. Gölcük, Değirmendere kapkaranlıktı.
Elbette karşı karşıya kaldığımız durumlarda yetemeyeceğiz durumlar söz konusu olabilir. O gün bizim burada karşı karşıya kaldığımız durum bizim travmamız olmuştur.
23 Yıl önce bugün binlerce vatandaşımızı kaybettik.
23 yıl önce aldığımız ders, her afetten, her sınavdan bir çok ders alıyoruz. Ve o gün aldığımız ders bize birçok adım attırdı. Türkiye bir afet ülkesidir. İnsan unutsa da deprem unutmaz! Lütfen bir kardeşiniz olarak bunu unutmayalım.
2018 yılının ortasından itibaren AFAD İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. O günden itibaren karşı karşıya kalmadığımız afet kalmadı. Kaya düşmesinden çığa, heyelandan sel baskınına, depreme, orman yangınına kadar birçok afetle karşı karşıya kaldık. Birçok deprem yaşadık.Antalya Manavgat yangınından, Muğla yangınına kadar.
Orası bitti, Köyceğiz’de helikopterdeydik. Telefonuma bir çağrı geldi. ’Süleyman abi Allah rızası için bizi kurtar’ dedi. Mehmet kardeşim beni aradı. ’Çaresiz bir şekilde evin çatısındayız, çocuklarla beraber’ dedi. Helikopterden indik, Kastamonu, Bartın, Sinop’ta sel felaketi haberini aldık. Orada da bir kıyamet tablosu gördük. İki kat boyunca toprakla, kumla kaplı bir şehri gördük. Kastamonu Bozkurt’ta çaresizliği gördük.
1999 ve ondan öncesi süreçlerin tamamından ders çıkaran, ders alan bir Türkiye var. Allah şahittir, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, afetten afete koşuyoruz.
1980’den itibaren tüm dünyada afetler 4 kat arttı. Her afetten sonra, her zorluktan sonra, bunu karşınızda söylemekten utanırım ama uzatılan mikrofona Erzurum’dan Erzincan’a kadar vatandaşlarımızın söylediği tek bir cümle vardı, ’Nerede bu devlet?’
Biz ’Nerede bu devlet’ sözünü tek bir vatandaşımıza söylettirmedik. Allah bizi milletimize mahcup etmesin. 23 yıldan bu güne herkes elinden geleni yaptı. Kanunlar çıktı, denetimler kuruldu. On binlerce, yüz binlerce hasarlı binalar yıkıldı, yerine depreme dayanıklı konutlar yapıldı. Dirençli şehirler oluşturabilmek için hepimiz devletimizin kapasitesini ortaya koymaya çalıştık. Geçen gün batı Karadeniz de sel felaketi oldu. Bartın’da son 5 yılda 3 tane baraj yapıldı. Eğer baraj yapılmasaydı 100 milyon metreküp su şehrin içine girmiş olsaydı, bugün çok daha büyük felaketin üzerinden konuşuyor olurduk. Barajlar, DSİ’nin yaptığı tahkimatlar, bentler aynı zamanda orada yapılan birçok iyileştirme çalışmaları ile uyarı sistemleri ile… Bize biraz kızdılar, bir uyarı gönderdik, ABD’de, Avrupa’da devlet bunu yapıyor. O mesajlar biraz daha sert, ürkütücü şekilde. O uyarılar sayesinde herkes tedbirlerini aldı. Devlet eski devlet değil, Türkiye eski Türkiye değil. Başımız öne eğik olabilirdi, her zaman söylüyorum, millet olarak Ayasofya’nın minareleri kadar dik olun, boynunuzu kimseye eğmeyecek kadar dik olun. Bangladeş’e gittik, Arakanlı müslümanlara gittik. Bir milyon insan bir kampın içinde, bir kapıdan 30-40 tane başın uzandığı tablo içinde yaşıyorlar. STK’larımız, hayır kuruluşlarımızın birçoğu orada ay-yıldızlı bayraklarımız ile duruyorlar. Onları orada bir adaya götürmek istiyorlar. Oraya gittiğimde bana, ’Eğer şu ay yıldızlı bayrağın altında olan dernekler, oraya gidecekse biz gideceğiz. Türkiye orada olmazsa, biz buradan kıpırdamayız’ dediler. Aynı Osmanlı devleti gibi, eminlik oluşturmuş bir milletin ve devletin insanlarıyız. Hatalarımız olabilir ama biz bu millete yanlış yapmadık” ifadelerini kullandı.
“Tendürek Dağımızın tepesine ay-yıldızlı bayrağımızı diktik”
Sabah millete bir müjde daha verdiklerini ifade eden Soylu, “’Tendürek dağını temizledik’ dedik. Sadece Tendürek dağını temizlemedik. En tepesine ay yıldızlı bayrağı diktik ve Allah bize oradan etrafımızdaki coğrafyaya bakabilme fırsatı sağlayacak. Türkiye afet, risk planını yaptık. Afet planını ilk defa Elazığ’da uyguladık. Bütün kurumlar bir arada. Herkes el birliği içinde çalışıyor. Afet iyileştirme planı yapıyoruz. 2.5 yılda 61 bin afet konutu yaptı, AFAD’da. TOKİ de, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da. Cumhurbaşkanımız bize bu talimatı verirken, ’Konut yapacağız. Ben sizden afet konutu istemiyorum. Ben sizden vatandaşımız içine girdiği zaman, birinci sınıf kalitede yaşayacağı, oradaki travmayı içine girdiği zaman atlatacağı konutlar istiyorum’ dedi. 41 bini teslim edildi. Diğerleri ise bitme aşamasında. Tüm afetlerden elde ettiğimiz dersler ile yolumuza devam ediyoruz. 2021 yılını Türkiye afet eğitim yılı ilan ettik, 56 milyon insana dokunduk. 54 bin 300 tatbikat yaptık, 60 bin tatbikata doğru gidiyoruz. 5 vilayette yangın tatbikatı yaptık. Biz afetle uğraşıyoruz, bir de yalan afeti ile karşı karşıya kalıyoruz.
Yalan söylenmemesi lazım, siyaset her yerde yapılabilir. Hem genel ahlakımıza, hem medeniyetimize, hem inancımıza karşı yapılmaması lazım. Zor zamanda yalan söylenmez. ’Baraj patladı’ diyorlar. Barajın patlamadığını anlatmakla mı uğraşalım, yoksa evin dördüncü katından, beşinci katından, ’Ne olursunuz hamileyim’ diyerek işaret yapan kadını kurtarmakla mı uğraşalım. Ben de siyaset yaptım, muhalefet partilerinde siyaset yaptım. Afetlerde yapılacak en hayırlı iş, ’Allah kolaylık versin. Allah yardım etsin. Yapabileceğimiz bir şey var mı deyip’ Elini taşın altına sokmaktır. Bunlarla da aynı zamanda uğraşıyoruz. Helikopterler ile köylere jeneratör getirdik, 24 saatte elektrik bağladık. Şeker hastası varsa doktoru ayağına helikopterler ile getirdik. Allah başımıza bir daha afet vermesin. Bütün hazırlıklarımızı İstanbul’da yaşanabilecek, 7.5’lik deprem üzerinden yapıyoruz. Zamanını bilmiyoruz ama tedbir almak bizim en büyük sorumluluğumuzdur. Allah bizi milletimize mahcup etmesin. 23 yıl sonra bir acıyı, paylaşarak acaba azaltabilir miyiz inancı içindeyiz. Allah bizi dünyaya mahcup etmesin. Depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum. 23 yıl sonra üzerimizdeki sorumluluğu hissediyoruz” şeklinde konuştu.
Çok çalışmaları gerektiğini ifade eden Soylu, “Filistin’in bize ihtiyacı var. Bu ülkenin öyle bir Cumhurbaşkanı var ki. Lübnan’da ekonomik kriz yüzünden 0-2 yaş arasındaki çocukların, süt içemediklerinden dolayı, ’Onların nasıl süt ihtiyacını karşılayacağım’ diye kendine dert edinen ve karşılamak için çaba üreten, Müslüman dünyada kimseyi mağdur, mazlum bırakmamak için gayret sarf eden, bir taraftan Libya’da kendi gücümüzü ortaya koyan, Yemen’de insanlara elini uzatan, Suriye’de kimseyi yalnız bırakmamak için gayret sarf eden bir Cumhurbaşkanımız var” dedi.
Konuşmaların ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve beraberindekiler denize karanfil bıraktı.